Ana Sayfa |  Hakkımızda |   Yayın Kurulu |  Yayın İlkeleri | Arşiv | Son Sayı | İletişim

Çıkış Giriş


 

“Yurdunu Kaybeden Adam” Ebedî Yurduna Uğurlandı:Cengiz Dağcı (09 Mart 1920 – 22 Eylül 2011)
SAĞLIK ŞAHİN, Selcan
MTAD 2011,8(3):214-219; DOI: 10.1501/MTAD.8.2011.3.46
E-yayın Tarihi: 30 Kasım 2011
Makale (PDF 275 KB)



“The Man Who Lost His Land” was sent off on his eternal homeland: Cengiz Dağcı (09 March 1920 – 22 September 2011)
SAĞLIK ŞAHİN, Selcan
JMTS 2011,8(3):214-219; DOI: 10.1501/MTAD.8.2011.3.46
Published online: 30 November 2011
Article (PDF 275 KB)


 


Cengiz DAĞCI

22 Eylül 2011 tarihinde Kırım Türklerinin eşsiz kalemi Cengiz Dağcı, İngiltere'nin başkenti Londra'da hayata gözlerini yumdu.

Cengiz Dağcı 09 Mart 1920’de Gurzuf (Kırım)’da doğmuştu. Babası Gurzuflu berber Emirseyin (Emir-Hüseyin), annesi Gurzuflu Emirsali (Emir-Salih) beyin kızı Fatma hanımdır.  O doğduktan bir yıl sonra Kırım’da 1921-2923 yıllarında yaşanan açlık ve kıtlığı elbette hatırlayamaz ama daha sonraları anılarında sık sık sözü edilir kıtlık yıllarının.  1927 yılında yaşanan depremi ise hatırlar Cengiz Dağcı. 1926-1929 yılları arasında yürütülen Yeni Ekonomi Politikası dönemi için ise “benim hatırladığım en güzel dönem oldu Kızıltaşlıların hayatlarında” der hatıralarında (Dağcı 1998: 26).  Ancak bu güzel dönem uzun sürmez Kırım için. 1929 yılının sonlarında ilk sürgüne tanık olurlar Kırım Türkleri. 1931-32 yıllarında Kızıltaş’ta kolhoz rejimi kurulur. Cengiz Dağcı rejimi Hatıralarda Cengiz Dağcı’da şöyle özetler:

Kızıltaşlı onurunu, toprak sevgisini bir kenara itti ve hayatta kalabilmesi için, ailesinin açlıktan ölmemesi için maaşsız, ayda birkaç kilo un karşılığında bir işçi olarak, çalıştı kendi toprağında.” (1998: 29)

Kolhoz rejimine en ufak bir tepki gösterenler ise özellikle kolhozlaşmanın ilk yıllarında Kızıltaş’tan çıkarılır ve bir daha da buraya dönemezler. Cengiz Dağcı’ nın babası da 1931 yılında tutuklanır ve üç ay Akmescit hapishanesinde tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılsa da Kızıltaş’a bir daha dönemez (Dağcı 1998: 29-30). Dağcı, 1932 yılında babasından aldığı bir mektupla Akmescit’e doğru yola çıkar. İlkokulu Kızıltaş’ta bitiren Cengiz Dağcı, ortaokulu Akmescit’te sırasıyla On ikinci Nümune Mektebi ve On üçüncü Tam Orta Mektebi’nde okur. 1937 yılında ortaokuldan sonra Akmescit Pedagoji Enstitüsü Tarih Fakültesi’nde derslere başlar (Dağcı 1998: 58). Dağcı, daha 1939 yılının yaz ayları sonunda havaya savaş kokusunun sinmeye başladığını söyler (1998: 72). 1940 yılının Aralık ayı sonunda ise askere çağırılır. II. Dünya Savaşı patlak vermiştir. Önce Kişinev (Moldova), ardından Kiev (Ukrayna) derken 9 Ağustos 1941 yılında Almanlara esir düşer. Önce Kirovograd ardından Uman esir kampında kalır. 1942 yılının Nisan ayında Uman esir kampından çıkarılıp Özbek, Kırgız, Kazak, Türkmen ve Tacikistanlı esirlerle birlikte Varşova yakınlarındaki Legionovo kasabasına getirilir Cengiz Dağcı ve kendilerine artık esir olmadıkları, Almanların “Türkistan Lejyonu”nun saflarında oldukları ve bundan böyle Türkistan'ın özgürlüğü uğruna savaşacakları söylenir. Burada Sovyet üniformalarını çıkarıp, Alman üniformalarını giyerler ve “Türkistan Ordusu”nun subay kadrosunda yer almak üzere eğitim görürler. Cengiz Dağcı Türkistan Lejyonunda geçirdiği altı ayın sonunda lejyon komutanlığına Kırım’daki ailesini ziyarete gitmek için dilekçe verir. Lejyon’dan iki haftalık bir izin alan Dağcı, Kırım’a döner, ailesini bulur. Ancak ne Kırım eski Kırım’dır, ne de ailesi bıraktığı gibidir. Dağcı hayal kırıklıklarıyla birlikte bir hafta içinde lejyonuna geri döner ve bu Kırım’ı son görüşü olur. Cengiz Dağcı bir yıl kadar kaldığı Türkistan Lejyonuna ait anılarını daha sonra Yurdunu Kaybeden Adam’da paylaşır okuyucusuyla. Bu sırada Almanya Doğu cephesinde kaybetmeye başlamıştır. 1943 yılının sonlarına doğru lejyon Fransa’nın güney batısındaki Albi kasabasına nakledilir (Dağcı 1998:139). Cengiz Dağcı kendisinin Türkistanlı olmadığını, Türkistan’ın hayalî bir ülke olduğu düşüncelerine dalarak (1998: 140), Türkistan Lejyonunda bulunmasının bir anlamı kalmadığına inanır ve lejyon komutanlığına Kırım’a dönebilmek için dilekçe verir. Kısa sürede Kırım’a dönme iznini alır. İzin belgeleriyle Varşova’ya kadar parasız seyahat izni verilen trenle şehre varır, ancak Kırım yolunun kapalı olduğunu öğrenir ve Varşova’da yolun açılması için beklemeye başlar. 1944 yılında daha sonraları hayat arkadaşı olacak olan Regina-Barbara Kleszko hanım ile de Varşova’da tanışır. Frankfurt/Oder’de bir Kırım-Tatar Millî Komitesinin varlığını duyduğundan Oder’e geçer. Burada üzerindeki Alman üniformasından kurtulur ve sivil olarak Oder Belediyesi’nden kimlik alır. Varşova Ayaklanmasının başladığı gün (1 Ağustos 1944) Frankfurt/Oder’den ayrılır ve Berlin’e geçer. Berlin’de yayınlanmakta olan Yaş Türkistan gazetesinde çalışmaya başlar (Dağcı 1998:163). 1944 yılı sonlarında Varşova’dan ayrılmayı başaran Regina ile Cengiz Dağcı savaşın Avrupa’da sona ermesinin ardından 18 Haziran 1945’te Avusturya'da Landeck mülteci kampında evlenirler. 24 Ekim 1945’te de kızları Arzu Ursula dünyaya gelir.  Landeck kampında buldukları (Regina hanımın akrabası) bir subay sayesinde, buradan İtalya’ya taşınırlar. On ay İtalya’da Barletta kampında kaldıktan sonra 1946 yılının Ekim ayında deniz yoluyla İtalya’dan İngiltere’ye tahliye edilirler (Dağcı 1998:189).  İlk önceleri İskoçya’da Edinburgh yakınlarındaki McMerry Mülteci Kampına yerleştirilirler. Dağcı, bir süre McMerry yakınlarındaki bir çiftlikte çalışır. Daha sonra kızını ve eşini mülteci kampında bırakarak, iş aramak üzere Londra’ya gider. Londra’da Türkiye Konsolosluğunu bulur ve Türkiye’ye gitme isteğini dile getirir. Ancak konsolosluktan Türkiye’de akrabası varsa ve O’nu davet ederlerse Türkiye’ye gidebileceği cevabını alır. Bu cevaba kırılmakla birlikte Dağcı, kırgınlığının o günkü ruh haliyle ilgili olduğunu, Türkiye’ye kırgınlığının söz konusu olamayacağını ifade eder ve ekler:

Günün politikacılarına, hatta devleti yönetenlere küser, darılır insan; ama vatana ve millete dargınlık olmaz. Her yönüyle vatan kutsaldır.” (1998: 196)

Türkiye’ye gidemeyen Dağcı, Londra’da Kıbrıs’lı bir Türk’ün lokantasında iş bulur.  Para biriktirmeye başlar. 1947 yılı başlarında eşi Regina ve kızı Arzu da Londra’ya gelirler ve böylece aile birleşir. Cengiz Dağcı 1953 yılında, o zamana kadar çeşitli lokantalarda çalışarak biriktirdiği parayla Fulham Road’da lokantalı bir ev satın alır. Bu evde 20 yıl oturan Dağcı, eserlerinin çoğunu da burada kaleme alır.   
Cengiz Dağcı edebiyat hayatına şiirle başlamıştır. Zamanla şiirden uzaklaşıp hikâye ve roman türlerinde ustalaşır. Yazdığı hikâyeleri Türkiye’deki yayınevlerine gönderen Dağcı’ya o yıllarda sadece Yaşar Nabi Nayır’dan cevap gelir ve eserleri Varlık Yayınevi’nde yayınlanmaya başlar. İlk romanı Korkunç Yıllar'ın yarısından fazlasını Kırım Tatar Türkçesinde yazmıştır. Dağcı, 1949 yılına kadar Türkiye Türkçesinde yazılı tek bir kitap, tek bir gazete okumamıştır. Londra'da lokantasında çalıştığı Kıbrıs Türk'ünden başka Türkiyeli biriyle de tanışmamıştır. Londra'da yaşarken, Türkiye'de bulunan bir dostunun mektubu ile birlikte kendisine yolladığı Türkçe kitaplar sayesinde Türkiye Türkçesinin yazı dili ile tanışma fırsatı bulur ve bir daha da bu dilden vazgeçemez. Korkunç Yıllar'ı (Sadık Turan’ın Hatıraları-I, İstanbul: Varlık) Türkiye Türkçesinde yeniden kaleme alır ve eser 1956 yılında yayınlanır. Romanda askerlik arkadaşı Sadık Turan’ın hatıralarını kaleme almıştır Dağcı. Romanın giriş kısmı Kırım Tatar Türklerinin rüzgârda savrulan bir yaprak gibi oradan oraya, dünyanın dört bir yanına nasıl savrulduklarını gözler önüne serer. Yazar son olarak İtalya’da görüştüğü Sadık Turan’ın Uruguay’da vefat ettiğini öğrenir. Korkunç Yıllar, Muhammed Harp tarafından Arapça’ya da tercüme edilmiştir.

Korkunç Yıllar
’ın ardından Yurdunu Kaybeden Adam (1957), Onlar da İnsandı (1958), Ölüm ve Korku Günleri (1962), O Topraklar Bizimdi (1966) yayınlanır.

Onlar da İnsandı
bir Kırım köyünün romanıdır. Cengiz Dağcı kendi çocukluğunun geçtiği toprakları ve bu topraklarda Stalin devrinin ağır baskısı altındaki insanların dramlarını yansıtır eserinde.
Ölüm ve Korku Günleri Polonya’da geçer. Alman işgali altındaki Varşova’da Almanlara karşı gerçekleşen millî ayaklanma ve sonrasında yaşananları konu alan bu roman “gerçek sahibi” ibaresiyle Cengiz Dağcı’nın 53 yıl evli kaldığı ve 13 Ocak 1998’de kaybettiği Polonyalı eşi Regina B. Kleszko’ya ithaf edilmiştir.
O Topraklar Bizimdi II. Dünya Savaşı yıllarında dünyayı paylaşmaya çalışan iki büyük güç arasında kalan insanların ezilmişliğini konu alır.

Dönüş
(1968), Genç Temuçin (1969), Badem Dalına Asılı Bebekler (1970), Üşüyen Sokak (1972), Anneme Mektuplar (1988), Benim Gibi Biri (1988), Yansılar-1 (1988),  Yoldaşlar (1992), Yansılar-2 (1994), Yansılar-3, Yansılar-4, Ben ve İçimdeki Ben (Yansılardan Kalanlar 5, 1994), Biz Beraber Geçtik Bu Yolu (1996), Hatıralarda Cengiz Dağcı (1998), Bay Markus’un Köpeği (1998), Bay John Marple’ın Son Yolculuğu (1998), Oy Markus Oy (2000), Regina (2000), Rüyalarda: Ana ve Küçük Alimcan (2001), İhtiyar Savaşçı (2005) Türkiye’de Varlık ve Ötüken Yayınevlerince yayınlanan diğer eserleridir.     
Bu eserlerden Yansılar’da düşüncelerini, iç hesaplaşmalarını, hatıralarını kaleme almıştır Dağcı. Yansılar’dan Kalanlar olarak da adlandırdığı Ben ve İçimdeki Ben’in konusu da keza öyledir. Cengiz Dağcı bu eserini sürgünün 50. yılında Kırım’ın uzağında ölenlerin aziz hatıralarına adamıştır.
Genç Temuçinadlı eseri tarihî bir romandır. Yeryüzünde en büyük imparatorluğu kuran adam Cengiz Han’ın Cengiz Han olmadan önceki bâdireli hayatının romanıdır. Bozkır yaşayışının çetin şartları, boylar arasındaki bitmez tükenmez çekişmeler, esaret, boyunduruğa vuruluş, kurtuluş, vefânın ve sadakatin Gök Tenri’ye olan samimi inançla birleşmesi sonucunda sabır ve azimle boylar arasındaki birliğin sağlanışı ve genç Temuçin’in Cengiz Han oluşu (Ötüken Yay. 2005). Cengiz Dağcı, Genç Temuçin'i "Kırım'sız" romanlarından biri olarak tanımlar. Bu tarihî romanın Türkiye'de ilgi uyandırmayacağını düşünen Varlık Yayınevinin aksine, Ötüken Yayınevi eseri 1969'da yayınlar. Oysa Dağcı, bu eserinin Türkiye'deki üniversitelerin tarih fakültelerinde ilgi uyandıracağını düşünmüştür (1998: 60). Çünkü ona göre Türkiye'nin en büyük ve en önemli komşusu Rusya'dır. Rusların bir millet olması ve gelişmesinde önce Moğolların Batı'ya akınları, ardından Tatar hâkimiyeti başlıca rol oynamıştır ve Moğol ve Altın Ordu tarihleri öğrenilmeden Rusya'nın tarihi ve bu tarihten kaynaklanan Rus karakteri öğrenilemez (Dağcı 1998: 60).

Cengiz Dağcı okuyucusu tarafından Korkunç Yıllar romanının kahramanı Sadık Turan ile Biz Beraber Geçtik Bu Yolu romanının kahramanı İzmail Tavlı ile mukayese edilir ve karıştırılır hep. Romanlarındaki bu kahramanların Cengiz Dağcı’nın kendisi olduğu, bütün eserlerinde kendi hayat hikâyesini anlattığı düşünülür. Yazar, romanlarının kahramanlarıyla kendisi arasında bir yakınlık ve benzerlik olduğunu kabul etmekle birlikte, onlarla karıştırılma durumundan son derece rahatsız olmuştur aslında. Kendi hayatını romanlaştırmanın kolaya kaçmak olduğunu düşündüğünden midir, yoksa edebî kişiliğinin bu şekilde hafife alındığını düşündüğünden midir bilinmez; Hatıralarda Cengiz Dağcı’da kendisinin ne Sadık Turan ne de İzmail Tavlı olduğunu belirtir ve her romanını “alın teri” ile yazdığını söyler (1998: 94).  O, bir yazarın gerçekleri tam ve belirli bir biçimde ancak hayal ürünüyle yansıtabileceğine de inanmaktadır (Dağcı 1992: 170).

Ömrünün 21 yılını Kırım’da 6 yılını esir kamplarında, 64 yılını İngiltere’de geçiren Cengiz Dağcı’nın eserlerinde gözler önüne serdiği yaşanmışlıkları çoğu zaman tüyleriniz diken diken, içiniz ürpererek ve yüreğiniz burkularak okursunuz. Halbuki bu asırlık çınar, bizim onun sayesinde öğrendiğimiz, tanık olduğumuz olayları bizzat yaşamış, tecrübe etmiş, onlara göğüs germiştir. Onun 91 yıllık ömrü boyunca içinde bulunduğu psikolojiyi en iyi Korkunç Yıllar eserinin şu son paragrafları özetleyebilir:

"Bitti. Esirlik yılları bitti artık. Ömrümde ilk defa hür hissediyorum kendimi. Hür insanların yaşadığı topraklardayım.Ölüm korkusu, işkence korkusu bıraktı yakamı. Yıllarca peşinde koştuğum hürriyete kavuştum, ama içim neden kapalı? Kendimi bildiğim anda kaybettiğim yaşama sevincine neden kavuşamadım yeniden? Yurdunu kaybeden adam için hürriyetin bile bir manası kalmadığını şimdi anlıyorum. İçinde doğduğum, gülüp oynadığım yerlerde benim dilim konuşulmuyor artık. Bir zamanlar o topraklarda dilimi konuşan insanların ne olduklarını da bilmiyorum. Son fırtına ağacı devirdi. Bizler, uçurduğu birkaç yaprak boşlukta yolunu şaşırmış, ümitsiz ve şaşkın, meçhul bir geleceğe doğru yalpa vurup duruyoruz."(Dağcı 1989: 290)

22 Eylül 2011'de Londra'daki evinde vefat eden Cengiz Dağcı'nın naşı Türkiye üzerinden Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Simperofol’a nakledildi. 02 Ekim 2011 Pazar günü Simperofol’da Akmescit Kebir Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından, çocukluğunun geçtiği Kızıltaş köyünde toprağa verildi. Kırım'ın güçlü kalemine Allah'tan rahmet diliyoruz. Cengiz Aka ebedî yurdunda, Kırım'ın bağrında nur içinde yatsın. 

Kaynaklar
DAĞCI, Cengiz (1989). Yurdunu Kaybeden Adam, İstanbul: Ötüken Yayınları.
DAĞCI, Cengiz (1992). Yoldaşlar, İstanbul: Ötüken Yayınları.
DAĞCI, Cengiz (1998). Hatıralarda Cengiz Dağcı, İstanbul: Ötüken Yayınları.
http://www.cengizdagci.org/

 

.

Yazışma / Correspondence:

Selcan SAĞLIK ŞAHİN
, Yrd. Doç. Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü.

Adres/Adress: Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü. 06100 Sıhhiye ANKARA/TÜRKİYE.
E-posta/E-mail: selcansaglk@yahoo.com

Alındığı Tarih/Received 30 September 2011

 

.

.


 

Ankara Üniversitesi | Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi  | Bölüm Ana Sayfası 
Telif Hakkı © 2004, AÜ DTCF Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü. Tüm hakları saklıdır.
  Sıhhiye - Ankara, TÜRKİYE
| Tel.: +90312 310 32 80  | Faks: +90312 310 57 13 | E-posta